Tag-Archive for » yemek «

Çarşamba, Şubat 29th, 2012 | Author:


Dünden yarım bırakılan işler var. Bu hafta yapılması planlanan ve hafta ortası olmasına rağmen hala başlanılamayanlar. Gelecek haftaya ve ileriki zamanlara dair yapılması gereken başlangıçlar. Çocuklarla ve sevdiklerimizle geçirmek istediğimiz zamanlar, sadece kendimize ayırmak istediğimiz zamanlar. Spor yapmak, istediğimiz beslenme düzenini oturtmak ve keyifli yemek ortamları yaratmak da önemli yaşamdan aldığımız zevk ve verdiğimiz ışık anlamında. En azından haftada üç gün biraz erken yatabilmek, haftada iki gün biraz geç kalkabilmek… Sonra sevdiğimiz müzikler ve aklımızda bir köşede duran ve sayıları gittikçe artan filmler ve kitaplar var ilgilenilmesi gereken. Yeni yerler görme isteği zaten her daim… Ayrıca gönüllü olarak verilen sözler var hem kendimize hem iletişimde olmaktan mutluluk duyduğumuz kişilere. Kafamıza taktığımız ufak tefek şeyler de olmuyor değil tabii ilişkilerimize dair. Bitmez…! …ve bitmesin de…

Salı, Şubat 14th, 2012 | Author:

Karay Türkleri ve Kıbın… Eminim hatırlayanlarınız vardır. Yıl 1994 – 1995 civarıydı. Discovery Channel’da sıkça karşımıza çıkan ve nedense her defasında aynı dikkatle izlediğim bir mini belgesel. Görüntülerde “anam ulusumuzun aşamagın pişirir” diye anlatan,  Diana Lavrinovich… Dönemin Kıbın’la özdeşleşmiş ünlü kişisi. Annesi Kıbın yapar, o da nasıl yapıldığını ve hikayelerini anlatırdı. Kıbın nedir, kimler yapar, nelerden yapılır, kökeni nedir; çok kişi ezbere bilirdi o zaman. Kendinizi konuya tamamen hakim olmuş hisseder ve karşı konulmaz bir kıbın yapma isteği duyardınız. Bize çok tanıdık gelen bir tarif aslında, mantıya benzeyen bir lezzeti var gibi. Onca yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu kadar net hatırlıyor ve hala aynı şekilde yapma isteği duyuyorsam ilk fırsatta zaman ayırıp yapmak lazım… Siz de denemek isterseniz, tarif burada… Mantı gibi haşlanarak pişiriliyor ama ben pek de bilir kişi olmayarak fırında nasıl olacağını da merak ettim, sonucu size de yazarım.

Cumartesi, Ekim 15th, 2011 | Author:

Kurabiye kokan evleri severim; o evde sıcak bir yaşam olduğunu hissettirir bana, tam aksi de olsa. Yemek kokusundan kaçarım ama akşamları eve döndüğümde başka dairelerden sızan yemek kokuları içimi ısıtır. Yaşam ve zevk göstergesidir hepsi benim için. Patlamış mısır sevmem ama kokusunu hissetmeyi severim; eğlenceli bir kokudur çünkü. Her koku, kendi zihnimizde yarattığımız bir hikayenin fonunda yer alan, aromatik bir karışım gibi geliyor bana. Gerçekliğinden asla emin olamayacağım gerçekçi hikayeler…

Çarşamba, Ekim 20th, 2010 | Author:

Duygusal açlık son dönemde sıkça bahsedilen bir konu. Kişinin yaşamında duygusal bir boşluk varsa, yeterince memnun değilse hayatından ve bunu değiştirmek için birşey yapmadan öylece oturuyorsa, değiştirme plânları yapıyor fakat uygulamaya geçmiyorsa, yemekten medet ummaya devam ediyor ve gittikçe daha çok yiyor. Sonra doğal olarak kilo alıyor. Bundan da mutsuz oluyor, geçici mutluluğu yine yemekte buluyor. Bu böyle sürüp gidiyor; ta ki radikal kararlar alıp istikrarlı bir şekilde uygulamaya geçinceye kadar. Olayın tıbbi ve hormonsal kısımları hakkında uzmanlık boyutunda bilgim yok ama özetle yaşamda yeteri kadar keyif veren, heyecan veren detay olmayınca kişi direkt bir mutluluk kaynağı olan yemeğe yönelebiliyor. Duygusal doygunluk olmayınca, duygusal açlık çıkıyor ortaya. Çözüm ne? Tek çözüm var: Dolu ve renkli bir yaşam!

Yukarıda yazdıklarım, okuduklarımdan, duyduklarımdan, hissettiklerimden bende kalanlar. Toronto Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma da farklı bir konuda fakat benzer sonuçlar veren bir araştırmayla duygusal durum ve ihtiyaçlar arasındaki bağlantıyı ortaya koyuyor. Yalnızlık ve üşüme hissi arasındaki bağlantıyı araştıran iki çalışma yapılmış. İlk araştırmada 65 öğrenci iki gruba ayrılmış. Bir gruba kendilerini yalnız ve dışlanmış hissettikleri zamanlar ile ilgili anıları, diğer gruba da mutlu oldukları, kabul gördükleri  sosyal ortamlarla ilgili anıları hatırlatılmış. Daha sonra oda ısısını tahmin etmeleri istenmiş. 12 ile 40 derece arasında değişen yanıtlar gelmiş. Oda ısısını düşük tahmin edenlerin, kendilerini dışlanmış ve yalnız hissedenler olduğu gözlenmiş.

İkinci araştırma için de 52 öğrenciden, bilgisayarda bir top oyunu oynamaları istenmiş. Oyunda bazılarına birçok kez top atılırken, bazıları ile hiç oynanmamış. Daha sonra katılımcılara sıcak kahve, kraker, soğuk içecek, bir elma ya da sıcak çorbadan hangisini istedikleri sorulmuş. Oyuna dahil edilmeyenlerin sıcak çorba ya da kahveyi diğerlerine oranla daha fazla tercih ettikleri gözlenmiş. Araştırmacılar, bu kişilerin sıcak içecek ve yiyeceklere yönelmesini, dışlanma nedeniyle doğan üşüme hissinin sonucu olarak yorumlamış. Her iki araştırma da sosyal dışlanma ve yalnızlık duygusunun, kişide üşüme hissi yarattığını ortaya koymuş.

Adeta üşüme hissi yok diyebileceğim kişiler var hayatımda. Onların duygusal durumunu da bir araştırmak lâzım galiba. Kendileriyle fazlasıyla barışık ve bulundukları ortama renk katan, vazgeçilmez kişiler olduklarına dair bir tablo mu var arka plânda? ( Aslına bakılırsa var gibi.) Bu yüzden mi sinir bozucu, komik ve aynı zamanda da sempatik bir şekilde “burada nasıl üşürsünüz; burası tam olması gerektiği kadar, ideal ısıda” şeklinde tepki gösteriyorlar ortamı soğuk bulanlara? Hatta abartıp 15 derecelik ısının en az 25 derece oduğunu iddia edebiliyorlar.

29 Ekim 2008

Category: Genel, Yaşam  | Tags: , , ,  | Leave a Comment