Author Archive

Pazartesi, Şubat 20th, 2012 | Author:


Oksitosin nedir? Kendisi sevgi hormonu, aşk hormunu ve hatta sosyallik hormonu olarak da tanınıyor. Doğum esnasında rahmin kendiliğinden genişlemesini ve emzirme döneminde süt salgılanmasını ona borçluyuz. Aşkı başlatan kimyasal da salgıladığımız oksitosinmiş. Oksitosin aynı zamanda aile duygusunu ve evcimenlik hissini de artırıyormuş. National Geographic’e göre oksitosin, dokunma ve sarılma sırasında salgılanan bir hormon. Uyurken sevdiğiniz kişiye sarılmazsanız salgılanmazmış mesela, aynı yatakta uyumak yeterli değil yani. more…

Cumartesi, Şubat 18th, 2012 | Author:

Yaklaşık bir yıl önce haberdar olmuştuk dönüşlerinden ve geldiler. Dün gece tam kadro beraberdik kendileriyle. Ekip yeniden toplandı, sahne şovunda eski günlerin ruhu yeni seyircileri de etkisi altına aldı. Tabii ki sunuculuğu yine ünlü bir konuk yapıyordu, ancak bu kez biraz farklı(!)… Aşk, para hırsı, komedi, psikoloji, hepsi bir arada… Filmde hiçbir zorlama yok. Muppet’lar yine bildiğimiz, hatırladığımız karakterleriyle karşımızda. Başrollerdeki Amy Adams ve Jason Segel‘in hikayesi de aşka bakış anlamında içinizi ısıtıyor. Filmin müzikal tarafı da oldukça eğlenceli bu arada… Filmin öne çıkan şarkılarından “Man or Muppet” en iyi özgün şarkı kategorisinde Oscar adayı. Siz eski dostların hatırına gidin, izleyin; gerisi sürpriz olsun.

Filmin Oscar adayı şarkısı “Man or Muppet

Salı, Şubat 14th, 2012 | Author:

Karay Türkleri ve Kıbın… Eminim hatırlayanlarınız vardır. Yıl 1994 – 1995 civarıydı. Discovery Channel’da sıkça karşımıza çıkan ve nedense her defasında aynı dikkatle izlediğim bir mini belgesel. Görüntülerde “anam ulusumuzun aşamagın pişirir” diye anlatan,  Diana Lavrinovich… Dönemin Kıbın’la özdeşleşmiş ünlü kişisi. Annesi Kıbın yapar, o da nasıl yapıldığını ve hikayelerini anlatırdı. Kıbın nedir, kimler yapar, nelerden yapılır, kökeni nedir; çok kişi ezbere bilirdi o zaman. Kendinizi konuya tamamen hakim olmuş hisseder ve karşı konulmaz bir kıbın yapma isteği duyardınız. Bize çok tanıdık gelen bir tarif aslında, mantıya benzeyen bir lezzeti var gibi. Onca yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu kadar net hatırlıyor ve hala aynı şekilde yapma isteği duyuyorsam ilk fırsatta zaman ayırıp yapmak lazım… Siz de denemek isterseniz, tarif burada… Mantı gibi haşlanarak pişiriliyor ama ben pek de bilir kişi olmayarak fırında nasıl olacağını da merak ettim, sonucu size de yazarım.

Cuma, Şubat 03rd, 2012 | Author:
Futurist Thomas Frey

Futurist Thomas Frey

TEDxReset bu yıl da müthişti. “Quo Vadis” yani “Yolculuk Nereye” başlığı altında birbirinden renkli konuşmacıların deneyimlerini, bakış açılarını ve yaşamdaki yollarını dinledik. TEDxReset’lerin ilginç bir yanı var. Konuşmacıları dinlerken beyninizi üçe bölüyorsunuz. Bir yandan anlatılanları dinlerken, diğer yandan kendi yaşamınızı gözden geçiriyorsunuz ve eş zamanlı olarak da geleceğe dair uyarılar yapıyorsunuz kendinize, aldığınız yeni kararlar eşliğinde… Tüm bunlar olurken aynı zamanda hayatınızın en keyifli günlerinden birini yaşıyorsunuz. more…

Salı, Ocak 24th, 2012 | Author:

1986 tarihli bir şarkı; Vak The Rock’ tan. O zamandan beri dinlediğim bir şarkı. Benim onu gerçekten keşfettiğim zaman ise bugün…

Güneş doğar, Güneş batar, Ama insan uyumaz bazen, Düşünür…

…ve bu sayede hemen akabinde bir şarkı daha keşfedilir.
Hatırlıyor musun kim olduğunu, Hala hissedebiliyor musun, Ne zamandır farkında mısın yokluğunun, Arasan bulur musun kaybolduğun yerleri…

Category: Kültür-Sanat, Yaşam  | Tags: , , ,  | Leave a Comment
Cumartesi, Ekim 15th, 2011 | Author:

Kurabiye kokan evleri severim; o evde sıcak bir yaşam olduğunu hissettirir bana, tam aksi de olsa. Yemek kokusundan kaçarım ama akşamları eve döndüğümde başka dairelerden sızan yemek kokuları içimi ısıtır. Yaşam ve zevk göstergesidir hepsi benim için. Patlamış mısır sevmem ama kokusunu hissetmeyi severim; eğlenceli bir kokudur çünkü. Her koku, kendi zihnimizde yarattığımız bir hikayenin fonunda yer alan, aromatik bir karışım gibi geliyor bana. Gerçekliğinden asla emin olamayacağım gerçekçi hikayeler…

Pazar, Ekim 09th, 2011 | Author:
Sihirli küre

Sihirli küre - Sevgi Kandemir

Kırılma noktası “Karmaşanın zirvesidir” desem olur sanırım. Hissedeceğin ne varsa hepsini aynı anda hisseder ve çok net şekilde ayrıştırırsın. Sonra dışarı çıkar bir bakarsın ortaya çıkan tabloya. Kendine de dışarıdan bakarsın bu sırada. Bütün hayatını kristal bir küreye sığdırmış ve o kürenin üzerindeki bir delikten içeri bakıyormuşsun gibi… Kürenin içinde birçok oda ve herbirinde şimdiki hayatının farklı bölümleri. Kendi duruşunu da görürsün, çevrene yaşattıklarını ve onlardan aldıklarını da; iyi veya kötü… Sonuçta da seni mutsuz edenleri, sana sıkıntı verenleri ayıklayıp atarsın. Hem çevrene dair, hem kendine dair… Her anlamda tam olarak reset noktası diyemesek de yeni bir başlangıçtır kendine ve dünyaya. Beynini yeniden programlarsın, kendini ve mutluluğunu daha ciddiye alırsın. Gün geçtikçe gençleşirsin, daha iyi bir anne olursun, daha güzel ve daha sağlıklı olursun,… gibi… Özetle yaşamının önceliklerini ve önemlilerini dank ettirirsin kafana çok sert bir şekilde ve adımlarını daha bir ona göre atarsın. Daha çok eğlenirsin, daha çok gülersin, düşüncelerin olgunlaşırken bakışların ve ruhun gençleşir.

Pazartesi, Eylül 26th, 2011 | Author:

Woody Allen’ın merakla beklenen son filmi Paris’te Gece Yarısı 30 Eylül’ de vizyonda… Kitabı üzerinde çalışan ve evlenmek üzere olan Amerikalı bir yazarın, nişanlısı ve nişanlısının ailesiyle birlikte çıktığı Paris tatilinde yaşadığı veya bir kısmını da yaşadığını sandığı olaylar anlatılıyor filmde. Film boyunca var olan nostalji tutkusu eşliğinde, evlenme kararı almış iki kişinin hayattan beklentilerinin ne kadar farklı olduğuna ve bunu keşfetme süreçlerine tanık oluyoruz aynı zamanda. Nostalji, film boyunca farklı şekillerde sorgulanıyor ve hatta acımasız tespitlerle etiketleniyor. Filme göre geçmişe özlem, şimdiki zamanda mutlu olmayı, anı yaşamayı beceremeyen insanın yaşadığı mutsuzluklardan kaynaklanan bir ruh hali. Basın gösterimini izlediğim filmin bana düşündürdüğü başka bir konu ise aşk ve yaşanılan yer arasındaki ilişki. Gil ve Inez, Amerika’da heyecanla düğün hazırlığı içindeyken nasıl oldu da Paris’te işler değişti? Filmi izlerken, “Vicky Cristina Barcelona(Barselona, Barselona)” da olduğu gibi yine bir kitabın içinde hissettim kendimi. “Barselona, Barselona” filmi ile ortak noktaları da olan Paris’te Gece Yarısı, geçmişe ait kurgusal görüntü ve diyaloglarıyla rahat izlenen, eğlenceli bir Woody Allen filmi… Ernest Hemingway, Scott Fitzgerald, Salvador Dali gibi isimlere rastlayacağınız filmde, zaman zaman Gil’ in yerinde olmak isterken bulabilirsiniz kendinizi. Hikâye içinde yazarlar aracılığıyla izleyiciye iletilen yaşama dair tespitler de filmin daha akılda kalıcı ve cazip olmasını sağladı benim için. Kesinlikle tavsiye ederim.

Perşembe, Haziran 16th, 2011 | Author:

Gergin geçen bir akşamüstünü, gergin başlayan bir geceyi ve negatife dönen bir sabahı yılın ilk ay tutulmasına bağlasak olur mu? Evet evet akşamı buna bağlayabiliriz ama ertesi gün için olmaz. Ay’a haksızlık etmiş oluruz. Neredeyse an be an izledim ay tutulmasını. Hem de izlenebilecek en güzel yerden. Kaybolduktan sonra tekrar görünmesini bekledim ama olmadı. Havanın bulutlu olmasından olsa gerek… Kuruçeşme Arena’da Sertab Erener konserinde sahneyi ve gökyüzünü aynı kadraja almaya çalıştım gece boyu.

Çok anlamam ama astrologları biraz dinleyecek olursak tutulmanın bizler ve dünya üzerindeki etkisi büyükmüş. Yüksek gerilim taşırmış bugünler. Duygusal tepkilerden uzak durmalıymışız meselâ. Kendisine bu kadar konsantre olmuşken ve hazır karşımdayken bolca konuştum kendisiyle. Ay, gökyüzünde yavaş yavaş silikleşirken bir yandan da beni dinledi. Hayatımdaki gereksiz gerginlikleri istemiyorum, lütfen bunlara zemin hazırlamama ve hazırlanmasına izin verme; bak pozitif olan ne varsa açığım hepsi için diye açık açık söyledim. Normalden uzun bir ay tutulmasıydı bu seferki. Tam 1 saat 40 dakika sürmüş. Sahnede Sertab ve denizin üzerinde şovunu yapan Ay… Keyifli ve ilginç bir geceydi.

Pazar, Haziran 05th, 2011 | Author:

“İnsan anlamaya çalışacağına baskı kurar, ilişki kuracağına manipüle eder; çünkü birisiyle ilişki kurmak büyük bir anlayış gerektirir.” OSHO